‘SİZİ BEN BİLE KURTARAMAM’ DERKEN DEMOKRASİYİ KATLEDENLERE YARDIM ETTİNİZ!
Nasrettin Hoca’nın bıyığının üzerinden küçük bir fındık faresi geçmiş. Hoca öfkeden kıyameti koparmış. Hocaya ; “ne oluyorsun bıyığından küçük bir fare geçmiş, bu kadar kızmana, öfkelenmene ne gerek var” demişler. Hoca da; ‘ben farenin geçtiğine kızmıyorum yol belirlenir, gelen geçen geçer’ demiş.
1946’da çok partili hayata geçildiği zaman yapılan seçim şaibeli oldu. Seçimler açık oy, gizli sayımla yapılırdı. CHP İL Başkanları aynı zamanda vali idi. Ancak 1950 seçimleri gerçek bir seçimdi. Oyların %58.4’ünü Demokrat Parti, %35.1’ini de CHP almıştı. Seçim sistemi çoğunluğa dayalı olduğu için DP 503, CHP ise 31 milletvekili çıkarabilmişti. 27 yıldır iktidarda olan CHP’nin seçimi kaybetmesi bilhassa bürokrasi kesiminde hayal kırıklığı yaratmıştı. Seçimlerden sonra generaller Paşa’ya iktidarı vermeyelim diye teklif götürdüler. O günün koşullarında darbeye gerek yoktu. Dünyada barış rüzgarları esiyordu.
İlk darbe hazırlığı 1954 yılında başladı. 1958 yıllında darbe hazırlığındaki cuntacı subayları ihbar eden Kurmay Binbaşı Samet Kuşçu’nun iddiaları ciddiye alınmamış, hatta Kuşçu tutuklanmış. Hükümet bu konuda aymazlık göstermiş. Devrin Savunma Bakanı Ethem Menderes gerekli duyarlılığı göstermemiş. İlginçtir darbeden sonra Ethem Menderes tutuklanmamıştır.
1958 yılında yapılan devalüasyonla ekonomik krizden çıkış aranırken, darbe öncesi Temmuz ayında Moskova’ya ziyaret planlanıp SSCB’nin yardımıyla rahat bir ortama geçmeye çalışırken darbeciler yönetime el koymuşlardır. 37 düşük rütbeli subaylardan oluşan darbeciler başlarına yeni emekli olmuş Kara Kuvvetleri Başkanı Cemal Gürsel’i (Ağa) ‘Devrim Komitesinin’ başına getirmişlerdir. Darbeden sonra başta Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Başbakan Adnan Menderes olmak üzere kabinenin tamamıyla tüm DP’li milletvekilleri, Genel Kurmay Başkanı, Valiler, Emniyet Müdürlerini tutukladılar.
Darbeden önce Gezi olaylarında ve 15 Temmuz öncesi yapılan manipülasyonlarla, kara propagandalarla halkın kafası iyice karıştırılmış. Öğrencilerin kıyma makinelerinde kıyıldığından tutun da akla hayale gelmeyecek yalanlar fısıltı gazetesi yoluyla insanlar kandırılmış, halk kin ve garezle doldurulmuş. Darbeden sonra da Menderes’in Eskişehir’de tonlarca altınla uçakla kaçarken yakalandığı haberleri servis edilerek yalanlarını sürdürmüşlerdir. Maalesef uydurma yargılamalarla Menderes, Zorlu ve Polatkan idam edilmişler. Diğerlerine de uzun süreli hapis cezaları verilmiştir.
Bazıları hala 27 Mayıs’a darbe demezler ‘DEVRİM’ derler. Hatta 27 Mayıs Hürriyet ve Anayasa Bayramı olarak 20 yıl boyunca kutlanmıştır. Darbeyi haklı bulanlar siyasi iktidarın bir takım otoriter uygulamalarını gerekçe olarak ileri sürerlerken, CHP Genel Başkanı İsmet İnönü’de; “ Şartlar tamam olduğunda ihtilal meşru haktır”. 18 Nisan 1960 günü mecliste yaptığı konuşmada İnönü; “Sizi ben de kurtaramam” demiştir. Böylece darbecilere yol göstermiş ve bir nevi sizinleyim demiştir.
CHP Genel Başkanı İnönü Menderes Hükümeti’ni kurtaramam derken kaçırdığı en önemli şey; demokrasiyi kurtaramam demiştir. Ondan sonra her 10 yılda bir darbe olmuştur. 12 Mart Muhtırası, 12 Eylül, 27 Nisan e-Muhtıra, 28 Şubat ve 15 Temmuz darbeleri birbirini takip etmiştir. Her darbe demokrasimizi 10 yıl geriletirken milyarlarca dolar zarara neden olmuşlardır.
Yazının başında ifade ettiğim Nasrettin Hoca’nın neden kızdığı anlaşıldı mı? Darbeciler yol bellediler, ta ki 15 Temmuz’a kadar… 27 Nisan e-Muhtırası’nda boyun eğmeyen Erdoğan, 15 Temmuz darbesine de milyonlarla birlikte karşı çıkarak dur dedi.
27 Mayıs darbesinin 64’cü yıldönümünde darbecileri tarihin karanlıklarına gömerken, demokrasi şehitlerini rahmetle anıyorum. Darbesiz, cuntasız nice demokratik yıllar dilerim. Kalın Sağlıcakla.